31 Aralık 2019’da, Çin’in Wuhan kentinde etyolojisi (sebebi) bilinmeyen 27 pnömoni vakası tespit edildi. 11 milyon nüfuslu bu kalabalık kentte görülen atipik pnömoni vakalarının hepsi tek bir yere işaret ediyordu: Huanan Deniz Ürünleri Marketi. Bu canlı hayvan pazarında sadece balık değil; yılan, yarasa, kanatlı kümes hayvanları, sıçan da satılıyordu. Zoonotik geçişli bu virüs insanda alt solunum yolu şikayetlerine sebep oluyordu. Bu hastalarda görülen semptomlar ağırlıklı olarak kuru öksürük, ateş, solunum güçlüğü ve akciğer görüntülemesinde bilateral (çift taraflı) tutulum ile karakterizeydi.

7 Ocak 2020’de ilk kez swab ile boğazdan alınan örnek ile tanısı konan ve Çin Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CCDC) tarafından SARS-CoV-2 olarak adlandırılan bu hastalık, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından sonrasında Covid-19 olarak tanımlanmasıyla hepimize adını duyurmuş oldu. Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid-19 isimlendirmesinin açılımının ‘’Corona virus disease‘’ ve sonuna gelen 19’un ise hastalığın ilk tanısının 2019 yılında konulmuş olmasından geldiğini biliyoruz.

Salgının başından beri virüs ile enfekte olmuş kişilerin azımsanmayacak bir kısmının hastalığı asemptomatik bir şekilde veya orta şiddetli alt solunum yolu semptomları ile geçirdi; fakat bazı hastalarda gelişen organ yetmezliği, septik şok, pulmoner ödem, şiddetli pnömoni ve hatta Akut Solunum Yetmezliği Sendromu (ARDS) gibi komplikasyonlar sonucu birçok hasta kaybedildi. Bu komplikasyonların daha çok ileri yaş ve eşlik eden bir sistemik hastalık (kardiyovasküler, serebrovasküler, endokrin sistem hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, solunum sistemi hastalıkları) mevcudiyetinde daha sık geliştiği gözlendi.

30 Ocak 2020’de Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yaptığı açıklamada Covid-19’un tüm ülke vatandaşlarını ve sağlık sistemlerini tehdit eden global bir hastalık olduğunu söyleyerek uyardı. Hastalığın yayılımını azaltmak için ‘’izolasyon, erkek tanı ve test, hızlı tedavi, enfeksiyon zincirinin takibi’’ gibi prensiplerin benimsenmesi gerektiğini vurguladı.

30 Mart tarihinde WHO tarafından yayınlanan bu illustrasyonda virüsün global yayılımı gösterilmiştir.

Virüsün patofizyolojisini açıklayan sınırlı veriler ışığında, bulaşın insandan insana solunum sistemi sıvı ve aerosolleri ile bulaştığı, inkübasyon periyodunun 2-10 gün olduğu ve semptom gösteren hastaların bulaştırıcılığının daha yüksek olduğu biliniyordu. 3 Mart 2020’de 90,870 vaka tespit edilmişti ve bunların 80,304’ü Çin’deydi. Pozitif vaka açıklayan diğer 72 ülkeden birkaçı ise şu şekildeydi: Filipinler, Japonya, Kore, İtalya, Fransa, İran, Avusturya, Tayland ve Amerika.

SARS-CoV-2’nin bir illüstrasyonu

Sürü Bağışıklığını Beklemek Mantıklı Mı?

Yayılımı azaltmaya yönelik ‘’Test, test, test’’ vurgusunu defalarca kez yapan Dünya Sağlık Örgütü’nün önerilerini takiben yaygın testler dünyanın birçok yerinde yapılmaya başlandı. Test güvenirliği yetersizdi. Swab ile alınan boğaz kültürü örneklerinde negatif bulgu veren birçok hasta akciğer tomografisine göre pozitifti. Veri toplamada güvenilirliği azaltan bu durum hala tanı kriterinde birçok ülke protokolünde farklılık göstermektedir.

Türkiye’de de günlük açıklanan verilerde hala yalnızca test sonucu pozitif olan hasta sayısı bildirilmekte, akciğer tomografisinde hastalığın en büyük belirteci olan bilateral konsolidasyon ve buzlu cam görüntüsü hastanın ‘’pozitif’’ olarak sisteme geçmesinde yeterli olmamaktadır. Asemptomatik olarak hastalığı geçiren bireyler ve test negatif, tomografi pozitif bireyleri ekleyince bugüne kadar virüs ile karşılaşmış hasta sayısı bilinenden çok daha fazladır.

Buna rağmen sürü bağışıklığı kazanmamıza yetecek sayıda birey virüs ile hala karşılaşmadı ve eğer sürü bağışıklığı beklenirse kayıpların inanılmaz boyutlarda olacağını bildiğimizden dolayı virüse karşı verdiğimiz savaşta sürü bağışıklı bir seçenek bile değildir.

‘’Bağışıklık’’ kavramını biraz daha açıklayalım.

Edinsel bağışıklık, birey bazında bir patojene karşı gelişen immünitedir. Edinsel bağışıklık hastalığı geçirerek (Suçiçeği gibi bir viral enfeksiyonu geçirmek ve hastalıktan hayat boyu korunmak) veya aşılama ile (Hepatit B aşısı olarak hastalıktan korunmak) kazanılabilir. Sürü bağışıklığı epidemik teorinin çok önemli bir parçasıdır ve edinsel bağışıklıktan farklı olarak tüm popülasyonun patojene karşı direnç kazanmasını ifade eder. Popülasyondaki çoğu bireyin hastalığı geçirmiş olması gerekir. Viral bir enfeksiyonda ilk tedavi seçeneği aşılamadır; ancak sürü bağışıklığı aşının mevcut olmadığı durumlarda veya aşının kontrendike olduğu durumlarda (immünyetmezliği olan hastalarda ve erken çocukluk dönemindeki hastalarda) istenen bir durumdur. Eninde sonunda Covid-19 için sürü bağışıklığı gereklidir; çünkü aşının yaygın kullamında bile herkese aşılama yapmak mümkün olmayacaktır. Aşı veya ilaç ile tedavi haricinde sürü bağışıklığından medet ummak hiç etik değildir.

Sürü bağışıklığına ne kadar yakın olduğumuzu anlamak için anlaşılması gereken iki oran vardır. Birincisi CFR; vaka / ölüm oranına bakılır ve buna ‘’case fatality rate’’ denir. CFR (case fatality rate), Covid-19 için hala hiçbir ülkede test güvenirliğindeki yetersizlik, hastalığın yaş ve diğer sistemik hastalıklar mevcudiyetindeki seyri ve dağılımı, ülkelerin sağlık hizmet kapasitesindeki farklılık, test sayıları ve veri şeffaflığındaki güvensizlikler nedeniyle net değildir.

CFR ülkeden ülkeye değişebilir. Vaka / ölüm oranı laboratuvar ortamında yapılan deneylerle SARS-CoV-2 için %15 olarak bulunurken, mart ayında Çin’deki CFR %1.38 bulunmuştur. Yani virüs laboratuvar ortamı deneylerinde çok daha öldürücüdür. İkinci olarak IFR ise, ‘’infection fatality rate’’ anlamına gelir ve enfekte birey sayısı / ölüm oranıdır. SARS-CoV-2’nin patofizyolojisi gereği IFR hesaplaması çok daha zordur. Pozitif olup da hiçbir semptom göstermeden hastalığı atlatan birey sayısı IFR hesaplamasını zorlaştırır. Teoride CFR ve IFR’nin çok yakın olması gerekirken Covid-19 için bu oranlar birbirlerinden oldukça farklıdır. CFR ülkeden ülkeye de farklılık gösterir. Mart – nisan aylarında İtalya için bu oran %13.7, Amerika için %5.77, Güney Kore için %2.33 olarak bulunmuştur. Virüsün öldürücülüğü bu anlamda demografik olarak da farklılık göstermekte olduğundan dolayı, sürü bağışıklığından çok uzak olduğumuz aşikardır.

Diğer Coronavirüs Salgınları

Coronavirus ailesinden sebep olduğu SARS, yine Çin’in Guangdong şehrinde, Kasım 2002’de başlayıp bir epidemi olarak 8000’den fazla vaka ve 774 ölüm ile 2003’te sonlanmıştı. CFR oranı SARS için %7 idi. 2004’ten beri SARS-pozitif vaka görülmedi. Bir diğer global sağlık krizine neden olan koronavirüs ailesi üyesi MERS ise, 2012’de Suudi Arabistan’da görüldü. 2014’te toplam 662 pozitif vaka ve %32.97 CFR gösteren MERS, başladığı yer olan Suudi Arabistan sınırlarını 2016’ya kadar aşarak Avrupa, Asya, Orta Doğu ve Kuzey Amerika’ya kadar uzandı. SARS-CoV-2’nin de son koronavirüs salgını olmayacağını, daha önceki salgınlardan insanoğlunun ne kadar az şey öğrendiğini tekrardan tecrübe ettiğimizden dolayı üzülerek öngörebiliyoruz.

İlaç ve aşı yokluğunda, bu pandeminin başından beri bireysel anlamda mücadelenin en önemli kısmı her salgın hastalığın kontrolünde olduğu gibi karantina olmuştur. William Shakespeare ‘’Kral Lear’’ı veba salgını sırasında karantina altındayken yazmıştır. Vebanın Shakespeare üzerindeki etkisini Kral Lear’ın kızı Regan’ın babasına neden bir yol arkadaşına ihtiyacı olduğunu sorduğunda verdiği şu cevaptan anlayabiliriz:

Gerek yok hiçbir sebebe,

Doğaya ihtiyacı olandan fazlasını verme,

Bir adamın hayatı bir canavarınki kadar ucuzdur.

W. Shakespeare

Bizim kendi vebamızın da başından sonuna kadar hangimiz Kral Lear gibi düşünmedik ki?

Sağlık Bilimleri kategorisinde bulunan diğer içerikleri de okumanızı tavsiye ederiz!