Sosyal öğrenme, başkalarını gözlemleyerek çevreden öğrenmedir. Bireyler gözlem yoluyla diğer insanların yaptıkları davranışları öğrenirler. Birçok beceri deneme ve yanılma gibi yöntemlerle öğrenilirken bazı beceriler gözlemleyerek öğrenilir. Deneme ve yanılma yöntemiyle öğrenmek her zaman mümkün değildir. Diğer yandan sosyal öğrenme sadece davranışın taklit edilmesiyle gerçekleşmez. Gözlemin aslında bireyi bilgilendiren işlevi vardır. Bu yönüyle sosyal öğrenmede, çevreden öğrendiklerimiz zihnimizde yer eder. Sosyal öğrenme kuramcılarına göre insanların çevredeki kişileri gözlediklerini ve bu gözlemlere göre sonuçlar çıkartarak kendilerine yararlı olacak durumlarda bu davranışları sergilediklerini açıklamışlardır. Model olan davranışlar, bireylerin belleğine kodlanarak gerektiği zamanlarda hatırlanır. Bu özellikler sebebiyle sosyal öğrenmede bilişsel boyut da önem taşımaktadır. Sosyal öğrenme; bireylerin davranışlarının, çevresel, davranışsal ve bilişsel unsurların karşılıklı etkileşimleri sayesinde gerçekleştiğini açıklayan bir kuramdır. 

John Dewey karşılıklı öğrenmeye dikkat çeken ilk kişidir. Dewey’e göre zihin oluşumu toplumsal olarak gerçekleşmektedir. Lev Vygotsky, sosyal öğrenmeye vurgu yapan bir diğer kuramcıdır. Vygotsky ise şöyle açıklar; insanın yaşam boyunca gelişimi, aslında bilişsel bir gelişime götürmekte olan sosyal öğrenme ve etkileşime bağlı olmaktadır. Bunu açıklarken “potansiyel gelişim alanı” kavramını kullanır. Bu kavrama göre sosyal ortam, öğrenenin ilgisi ve öğreten kişinin rehberliği önemlidir. 

Bandura’nın öğrenme yaklaşımına göre ise sosyal davranışçılık etkilidir. Bireylerde öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini açıklamak için Bandura, sosyal öğrenme kuramını ortaya atmıştır. Kuramını hafıza, düşünme, dil gibi bilişsel süreçlerle açıklamıştır. Kurama göre, aslında bireyler kendi gelişimlerinin aktif bir katılımcılarıdır.  

Beyin, motor sistemleri, duyuşsal sistemler insan hayatına anlam vermede etkili olan amaçları gerçekleştirmede kullanılan etkileşim unsurlarıdır. Bilişsel süreçler beyin aktiviteleriyle sınırlı kalmaz, karar verme süreçlerinde de etkilidir. İnsan zihninin görevi sadece tepki vermek değil, proaktif ve üretici olmaktır. İnsanlar karar verme işlevlerinde etkili olan düşüncelerini üretirler. Değişen durumlar karşısında uyum sağlayabilmek için gelecekte yapacakları davranışlarını planlayarak, sonuçlarıyla ilgili de değerlendirme yaparlar.  

Bandura (1977), doğrudan öğrenmek yerine kişinin sadece başka deneyimleri gözlemleyerek de birçok deneyimi öğrenebildiğini açıklamıştır. Sosyal öğrenme kuramına göre dolaylı öğrenmede dört etken bulunur. Bunlar; dolaylı ceza, dolaylı güdülenme, dolaylı pekiştirme ve dolaylı duygusallıktır.

Dolaylı cezada, model alınacak kişinin olumsuz davranışının cezalandırılması sonucunda, bu davranışı gözlemleyen kişinin davranışı uygulama isteği azalabilir. Güdülenmede, davranış sonucunun olumlu olması, model almayı kolaylaştırmaktadır. Pekiştirmede ise ödüllendirilen davranışı gözlemleyen kişi bu davranışı daha sık yapabilir. Duygusallıkta ise empatinin bir sonucu olarak duygusal koşullanma oluşabilir. Böyle bir durumda kişi model alınan kişinin sevdiği şeyleri sevme, üzüldüklerine üzülme, korktuğu şeylerden korkma eğilimi gösterebilir. 

Bu teoride model alma, bilgi aktarımıyla gerçekleşir. Öğrenme sürecinde model alınacak davranışın karşılığı olan sembolik temsiller kazanılmaktadır. Güdülenme, uygulama, dikkat gibi süreçler öğrenmenin bir parçasıdır. Yaşayan herhangi biri, bilim adamı, tv programlarındaki bir kişi model olabilmektedir. Her davranış model alınmasa da sonuç olarak küçük yaştaki çocuklara, sosyal, bilişsel, duyuşsal ve psiko-motor davranışlar, iyi bir yetişkin rol modeli gözlemlemeleri sağlanarak kazandırılabilir. Eğitim açısından ise öğretmenler öğrencilerine rol model olarak problem çözme yeteneklerini, öğrenme stratejilerini öğretebilirler.


Psikoloji kategorisinde bulunan diğer makaleleri de okumanızı tavsiye ederiz!