Bilinç kavramını günlük hayatımızda pek çok yerde farkında olarak veya bazen hiç fark etmeyerek türlü anlamlarda kullanırız. Bilinçli veya bilinçsiz kelimelerini, bilincine varmak kalıbını sıkça duyarız. Bu kavramı anlamanın, onu keşfetmenin önemi de işte dilimizde edindiği yer ile kendini göstermektedir.

İnsanı insan yapan özellik‘ tanımıyla psikolojinin ortaya çıkış yıllarından itibaren yalnızca hayatımıza girmekle kalmamış aynı zamanda ele alınan pek çok konunun temeli haline gelmiştir bilinç. Yine de davranışçı yaklaşımın öncüsü olarak bilinen J.B. Watson’un, bakış açısını psikolojiye kazandırmasıyla bir dönem önemini büyük ölçüde yitirmiştir. Ne var ki bilinç kavramı yeniden araştırmaların konusu ve ilgi odağı olmayı başarmıştır.

Bilincin Tanımı Nedir?

Bilinç dediğimizde aklımıza pek çok tanım gelse de en basit haliyle ona ‘içsel ve dışsal durumların o an içindeki farkındalığı‘ diyebiliriz. Daha geniş bir tanımla bilinç, bir insanın ruhsal varlığının, bedensel duyumlarının ve bunlarla birlikte dış dünyanın da farkında olması durumudur. Yani aslına bakarsanız bilinç, iç dünyamıza ve dış dünyaya karşı bir duyarlılık halidir.

Örneğin bir günümüzün içinden bir an seçelim. Az önce bahsettiğimiz gibi iç dünyamızı bütünüyle odaklamış olduğumuz herhangi bir an düşünelim. Dikkatimizi topladığımız bir an…İşte o anın içindeki bütün zihinsel faaliyetler, bilincimizin bir parçasıdır.

Benim bu yazıyı yazmakta olduğum anı düşünelim. İşte tam şu anda benim bu yazıyı yazmakta olduğumu biliyor olmam, bilincimin bir örneğidir. Yalnızca o an içinde ne yaptığımızı bilmek değil, o anda gözlemlendiğimizi, birilerinin bizi fark ettiğini, bize bir tepki verdiğini algılamamız da yine o anın bilincinde olduğumuzu gösterir.

Bu yönleriyle ele aldığımızda bilinç, uçsuz bucaksız bir farkındalık hali gibi düşünülebilir ancak bu üst düzey farkındalık yine de sınırlara tabidir. Belirli bir an içinde yoğun bir bilinç oluşturabildiğimiz durumlarda eğilimimiz, onu tek bir şey üzerinde odaklamak yönündedir.

‘Aynı anda iki iş yapılmaz.’ demeye çalıştığım anlaşılmasın ancak yoğun bir bilinç hali gerektiren iki farklı işi gerçekten de aynı anda yapamayız. Bu iki işten bir tanesi bizim için otomatikleşmiş ve aynı ölçüde yoğun bir bilinç gerektirmeyen bir görev haline gelmişse ancak birden fazla işi yapabilmek mümkün olabilir.

Aslında Ne Kadar Bilinç Sahibiyiz?

Tamamen uyanık olduğumuz bir an düşünelim. Tetikteyiz. İşte bu anın içinde olduğumuzda bile, etrafımızda süregelen çok fazla şey, kafamızın içinden geçen çok fazla fikir, hayal, anı, çağrışım ve daha birçok şey vardır.

Günlük hayatımızda bazen kendimizi zihnimizden geçenlere kaptırır, dünyanın geri kalanından bi’ haber oluruz. Bazen üzerinde çalıştığımız bir işe, projeye, konuya o kadar kapılırız ki ‘top patlasa duymayacak’ bir hale geliriz. Bu süreçler esnasında bilincimiz bir şeyden başka bir şeye, dış dünyadan iç dünyamıza yönelip durur.

Yani bilincimizin odağı devamlı değişir. Bu durum bize iki şeyi gösterir. Öncelikle bilincimizin sınırlı olduğunu anlarız. Bundan yola çıkarak da görürüz ki bir şeye yöneldiğimizde bilincimizin odaklanmamış yani kapasitesi gereği odaklanamamış olduğu pek çok şey her anımızda mevcuttur.

Bu durumu yalnızca çevremiz üzerinden değil, bize en yakın olan varlığımız yani bedenimiz üzerinden de düşünebiliriz. En basit şekliyle otonom sinir sistemimizin etkilerini sürekli olarak fark etmeyiz. Bir gün boyunca yaklaşık olarak 17 000 defa soluk alıp veririz ancak bunların kaçını gerçekten bilinç sahibi olarak gerçekleştiririz?

Başka bir açıdan bakalım ve zihnimize odaklanalım. Zihnimizin herhangi bir anda bilgisine sahip olduğu pek çok şey vardır. Biz yine de çok küçük bir kısma odaklanalım. Bu yazıyı buraya kadar okudunuz yani yazının bu ana kadar size anlattığı her şeyin bilgisine sahipsiniz. Ancak ben size ‘Bu yazıdaki tanımıyla nedir bilinç?’ diyene kadar aktif olarak zihninizde bu tanımı yapmazsınız.

Az önceki örnekte olduğu gibi hayatımız boyunca öğrendiğimiz tonla bilgiye, tecrübe ettiğimiz anılara, dün akşam yediğimiz yemeğin tarifine zihnimizde sahip olsak da her anımızda bu bilgilerin bilincinde olmayız.

Bilinç Dışı Kavramı

Hayatımız bir tercihler silsilesidir ve yaptığımız tercihler de her zaman sandığımız kadar yüzeysel değildir. Yine de bir tercih anında çoğu zaman bunu hissetmeyebiliriz. Mesela ne yiyeceğimize karar vermek rutin olarak yaptığımız bir seçim örneğidir. Bu seçimi yaparken bile bilincinde olmadığımız fikirlerimiz bizi yönlendiriyor olabilir. Örneğin o gün tavuk yeme fikrinin aklımıza gelmeyişinin nedeni bilinçli olarak bunu düşünmesek de bir önceki gün tavuk tüketmemiz olabilir.

Bu örnekte olduğu gibi daha karmaşık tercihlerimizde de yönelimlerimizi etkileyen, bilincimiz dahilinde olmayan ama yine de davranışlarımızı şekillendiren süreçlerin var olduğunu anlayabiliriz. Bu gibi durumların varlığını açık olarak gördüğümüz ilk bulgular, örtülü bellek veya farkına varmadan öğrenme konularını işleyen araştırmalardan elde edilmiştir.

Şimdi bahsedeceğimiz ‘bilinç dışı’ kavramı, ilk defa Freud tarafından kullanılmıştır. Freud’un ele aldığı bu kavram, farklı yönleri de içinde barındırır. Ona göre bireyler, kendileri için rahatsız edici buldukları veya kendi iyi oluş hallerini tehdit eden bazı deneyimlerine ilişkin hatıraları, fikirleri ve dürtüleri bastırır ve bilincinin dışına iter. Bilincin dışına itilenlere dair güçlü duygular, bilinçli davranış ve düşünceler üzerinde yine de etkilidir.

Bilinçli Olmayan Süreçler ve Bilince Etkileri

Bilinçli olmayan süreçleri bilinç sürecinden tamamıyla ayırt etmek mümkün değildir. Her iki olay birbiriyle içe içedir. Buna karşın yine de bazı araştırmacılar birtakım olayları daha çok bilinçle, bazılarını ise bilinçsizlikle ilişkilendirmenin daha yerinde olacağı fikrindedir.

Bu yaklaşımla inceleyecek olursak dikkat gerektiren yeni uyaranlar, çaba gerektiren süreçler, uyanık olma hali, açık bellek, niyetli öğrenmeler vb. durumlar bilinçle ilişkilendirilirken; arka planda kalan olaylar, çıkarımsal ve alışılagelmiş uyaranlar, otomatik süreçler, derin uyku, örtük bellek ve farkına varmadan öğrenme gibi süreçler bilinçsizlikle ilişkilendirilmektedir.

Psikolojiye Giriş kitabından edinilen bilgilerin ışığında bugünkü yazımızda bilinci ele almış olsak da sonraki yazılarımızda örtük bellek, farkında olmadan öğrenme gibi konuları da inceleyecek ve bu süreçler hakkında da daha detaylı bilgiler sunacağız. Takipte kalın!


Nedir? kategorisindeki diğer içerikleri de okumanızı tavsiye ederiz!