İklim değişikliğinin ciddi sonuçlarından biri olarak sıklıkla buzulların erimesinden ve penguen, fok ve kutup ayılarının yaşam mücadelesi verdiğinden bahsedilir. Ya da, Afrika’da yaşanan su kıtlığı akla gelir. İnsanlar, kutupları ya da Afrika’daki ülkeleri yalnızca dergi ve televizyonda gördükleri hayali bir yer olarak düşünebilir. İklim değişikliği yalnızca bu bölgeleri etkileyen bir sorun olarak insanların zihninde yer etmiş te olabilir. Çünkü bu yaygın örnekler, yıllardır insanların iklim krizine karşı bir hayat düzeni benimsemesini pek sağlamış gibi gözükmüyordu. Ta ki son dönemde dünya çapında yaşanan beklenmedik afetler ve dengesiz hava olayları ile tehlike çanlarının, tüm insanlık için çalınmaya başlamasına dek.

Yaşanan son felaketlerin ardından, Birleşmiş Milletlerin çağrısıyla, (Hükumetler Arası İklim Değişikliği Paneli-IPCC) üyeleri toplandı. Bu olağan üstü toplantının ardından geçtiğimiz günlerde yeni bir iklim raporu yayınlandı. IPCC 2021 İklim Raporu genel olarak, yakın gelecekteki iklim krizi etkilerine ve bu süreçte insanların üzerine düşen yükümlülüklere dikkat çekiyor. Rapordaki endişe veren bulgulara yakından bakalım.

Raporda, kara ve okyanus ekosisteminin iklim krizinin çözülmesi noktasında yeterli imkan sunamayacağı belirtiliyor. Ek olarak, gezegendeki sıcaklık artışının maalesef doğal yaşama da büyük zarar vereceği vurgulanıyor.

    Bilimsel bulgular gösteriyor ki, gezegendeki sıcaklık artışının insan faktöründen kaynaklandığına dair bir şüphe yok. İnsan faaliyetleri sonucunda gezegenin ikliminde geri dönülemez değişimler meydana gelmiş durumda. Bu değişimlerin başlıca nedenin ise insan kaynaklı emisyonlar olduğu belirtiliyor.

    Yakın gelecekte emisyonları kontrol altına aldığımız durumda bile, 2030 yılına kadar Dünyada en az 1.5°C sıcaklık artışı öngörülüyor.

Isınmayı Durdurmak İçin…

    Bilim adamları, özellikle sera gazı salınımının acilen kontrol altına alınması gerektiğini vurguluyor. CO2 dışında Metan gazı emisyonları, Ozon tabakası için önemli bir risk teşkil ediyor.

  Ek olarak, Dünya çapında karar vericilerin ortak mutabakatıyla, sıfır emisyon planlarının hayata geçirilmesi gerekiyor. Karbondioksitin atmosfer dışında toplanmasını sağlayan teknolojilerin, “net sıfır emisyon salınımı planlarının” önemli araçlarından olduğu vurgulanıyor.

Kuraklık, Sel, Yangın ve Göçler…

    Günümüzde, Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya, Latin Amerika’nın büyük bölümü, Afrika kıtasının güneyinin batı ve doğu kıyıları, Sibirya, Rusya ve Asya’nın tamamı yoğun hava sıcaklıklarının etkisi altında. Dünya’nın büyük bölümünü etkisi altına alan hava sıcaklıkları kuraklık sorununu beraberinde getiriyor.

    Kuraklık dışında, havadaki yoğun sıcaklık artışı bazı bölgelerdeki yoğun yağışların ve sellerin doğrudan nedeni. Havadaki çok ufak derece farklarının bile iklimin dengesini altüst edebileceği belirtiliyor. İklim raporunun verilerine göre ise, son dönemde hissedilen sıcaklık artışları tamamen insan kaynaklı.

Bu süreçte tüm Dünyanın içinde bulunduğu başka bir önemli problem de büyük çaplı yangınlar. Öncelikle belirtmemiz gerekir ki yangın yalnızca hava sıcaklığına bağlı olarak ortaya çıkmıyor. İnsan etmeni olmadan bir yangının başlamasının mümkün olmayacağı belirtiliyor. İnsanların çevreye bıraktığı bazı cisimler güneş ışığını bir noktada odaklıyor. Ortamda yanıcı madde de varsa, yangın çıkması muhtemel hale geliyor. Artan hava sıcaklıkları ve esen sıcak rüzgarlarla da yangın hızla yayılıyor. Bu sebeple, özellikle ağaçlık alanlarda mümkünse ateş yakmamalyız. Yakacaksak ta yangın riskine karşı titiz davranmak zorundayız. Ek olarak, çöp gibi yabancı cisimler bu alanlara kesinlikle bırakılmamalıdır.

Üzerinde durulması gereken önemli problem de, gelecekte daha yoğun yaşanması beklenen büyük çaplı göç hareketleri. Dünyada bazı bölgeler uzun zamandır, iklim krizinin ve hava sıcaklıklarının daha fazla etkisi altında. Sıcaklıkların beraberinde getirdiği kuraklık sorunu, su kaynaklarının tükenmesi ve bazı bölgelerde salgın hastalıkların artmasına sebep oluyor. Bu sonuçlara bağlı olarak, özellikle Asya ve Afrika’nın bazı bölgelerinde yaşamak için gerekli imkanlar çok kısıtlı halde . Buralarda yaşayan insanlar, doğal olarak hayatlarına devam edebilecekleri bölgelere gitmeye başlıyor. Verilere göre son dönemde yoğunlaşan göç hareketlerinin, önümüzdeki süreçte artarak devam edeceği anlaşılıyor.

Özetle anlaşılıyor ki,

iklim krizi artık ertelenemeyecek bir hal almış durumda. Daha yaşanası bir dünya için herkesin elinden geleni yapması gerekmektedir. Yaşamak için doğal kaynaklarımıza ihtiyacımız var. Beklenen şekilde, kuraklığın artışı ile tatlı su kaynaklarımızın tükenmesi söz konusu. Bu doğrultuda yeşil alanlara daha çok ihtiyacımız var. Yeşil alanlar özellikle, sıcaklığın tesirini azaltma ve yağış çekme açısından hayati faktör. Dolayısıyla öncelikli amaç olarak, doğal kaynaklarımızı kontrollü kullanmalıyız. Bununla beraber elimizde bulunan yeşil alanları canımız gibi korumalıyız. Ve yeşil alanlarımızı artırmak için aksiyon almalıyız.

Unutmayalım ki yaşamak için tek bir gezegenimiz var! Ama halen de bir şansımız var!

Bilim kategorimizde yer alan diğer içeriklerimizi de okumanızı tavsiye ederiz.