Günümüzde İzmir sınırları içinde yer alan Pergamon Antik Kenti, döneminin en güzel, en estetik Helenistik şehirlerinden birisidir. İzmir’in ilçesi Bergama ismini bu tarihi şehirden almaktadır. Kıyıdan uzakta bir tepeye kurulan şehir; kendi döneminde, yapılarıyla, mimarisiyle en yetenekli ressamların tualinden çıkmış gibidir. Kent zamanla ilk kurulduğu tepeden, özellikle de Roma döneminde ovaya yayılmıştır. Birçok yapı ovada yer almaya başlamışsa da saray ve tapınak gibi yönetsel ve dini açıdan önemli yapılar tepede kalmıştır.

   Tarihi çok eskiye dayanan Pergamon Antik Kenti, M.Ö. 300 yılında Büyük İskender’den sonra yönetimi ele geçiren büyük komutan Lysimakhos döneminde önemli bir şehir haline gelmeye başlamıştır. Ancak bu büyük komutan M.Ö. 281’de meydana gelen bir savaşta ölmüştür. Lysimakhos’un ölümünden sonra hazinesine kimse sahip çıkmamıştır. Sonrasında Philetarious Pergamon’daki yerini garantiye almak için bu parayı kullanmıştır. O dönemde çokça yaygın olduğu gibi yeğenini evlatlık edinmiş ve M.Ö. 133’e değin devam edecek bir hanedanlık meydana getirmiştir.

   Gittikçe güçlenen Attaloslar Krallığı, Roma İmparatorluğu’na karşı kazanılan zaferlerle birlikte Batı Anadolu’nun büyük bir kısmına egemen olmuşlardır. Pergamonlu yöneticiler kendilerine rol model olarak Yunanlıları almışlar ve Atina’yı başkentleri olarak kabul etmişlerdir. Mimari ve sanat alanında da Yunan tarzını olduğu gibi şehre yansıtan Pergamonlu yöneticiler, şehri önemli bir cazibe merkezi haline getirmişlerdir. Pergamon Romalıların eline geçtikten sonra da önemini korumuştur.

   Kentte kazanılan her zaferin ardından anıtsal heykeller dikilmiş ve şehrin dört bir yanı anıtsal tapınaklarla süslenmiştir. Ayrıca stoa sütunlarıyla çevrili agorası da dikkat çeken yapılarındandır.

   Attaloslar hanedanı, III. Attalos’un ölümüyle sona ermiştir. III. Attalos ölmeden önce hazırladığı vasiyetinde şehri Romalılara bıraktığını ilan etmiştir. Roma İmparatorluğu’nun Pergamon’u almasıyla birlikte Batı Anadolu’nun idaresini ele geçirmişler ve bu bölgeyi Asia vilayeti olarak yönetmeye başlamışlardır. Bunun sonrasında, zamanla tüm Akdeniz’e hakim olmuşlardır.

   Pergamon Antik Kenti’nin en dikkat çekici özelliği; günümüze değin korunarak gelmiş olan tiyatrosudur. Bu tiyatroyu diğer benzerlerinden ayıran en önemli özelliği; dik bir yamaca kurulmasıdır. Öyle ki dünyanın en dik antik tiyatrosu unvanına sahiptir. 10.000 kişi kapasiteli olan tiyatro, yapısı gereği kalıcı bir sahneye uygun olmadığı için gösteri esnasında ahşap bir sahne kurulur ve sonrasında da sökülürdü. Tiyatronun yanı sıra birçok ihtişamlı tapınak, sunak ve heykel günümüze kadar gelmiştir.

   İskenderiye Kütüphanesi ile Pergamon Kütüphanesi arasında kültürel alanda hep bir rekabet olmuştur. Hatta Atina’nın Neleus kentindeki kitapların açık arttırmaya çıkartılmasıyla beraber İskenderiye Kütüphanesi’nin yöneticisi ile Pergamon Kütüphanesi’nin yöneticisi kıyasıya bir rekabete girmiştir. Açık arttırmayı da kitapların ağırlığı kadar altın vererek Pergamon Kütüphanesi yöneticisi kazanmıştır. Fakat kıyasıya geçen bu rekabetin ardından, Mısır kralı İskenderiye Kütüphanesi’nin yenilgisini kabullenememiş ve en önemli yazı materyali olan papirüsün Pergamon’a satışını yasaklamıştır. Bunun üzerine zor duruma düşen Pergamonlular bir arayışa girmişlerdir. Kral alternatif yazı materyali bulana büyük ödüller vaat etmiştir. Sonuç olarak da sanatçı Krates oğlak derisinin üzerine yazımı keşfetmiştir. Bu deriler daha da inceltilerek yazımı daha pratik ve saklanabilir bir hale getirmiştir. Böylelikle günümüzde “Parşömen” olarak bilinen tarihin en önemli buluşlarından biri gerçekleşmiştir.

Kaynak

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı


Fikir ve Sanat kategorisinde bulunan diğer yazıları da okumanızı tavsiye ederiz!

Yazar Hakkında

Arif TAN

Lisans, Dokuz Eylül Üniv. - Makine Mühendisliği Yüksek Lisans, Marmara Üniv. - MBA Doktora, Zürih Üniv. - Ekonomi (Halen) 19.10.1987 Antalya doğumluyum. Çeşitli dergi, kurum ve kuruluşlarda yazarlık yapmaktayım.

Tüm Makaleleri Göster