Tükürük akışı, insanda istemsizce, tat ve çiğneme ile zaman zaman artıp azalarak ancak sürekli olarak devam eden fizyolojik bir olaydır. Ağız bölgesinde bulunan üç büyük tükürük bezi (Parotis, Sublingual ve Submandibular) ve birçok küçük tükürük bezi (Nuhn-Blandin, Ebner, Carmalt, Weber ve diğer yüzlercesi) tarafından ağız kavitesine salınır. Salınımını otonomik olarak kontrol eden merkez orbitofrontal korteks ve amigdaladır. Normalde dakikada 0.5 ml tükürük salınırken, uyku halindeyken 0.1 ml’ye kadar düşer.

Tükürük akışı çiğneme ile artar. Bu tepki, vücudumuzun tat almayı arttırıcı ve besini ıslatarak çiğnemeyi kolaylaştırıcı yönde bir refleksidir; fakat boş çiğneme ya da diş sıkma ile tükürük akışı uyarılmaz. Bu ilginç farklılık, diş ile kemik arasındaki periodontal ligamentlere ve tat duyusunun tükürük akışını arttırıcı etkisine bağlanmaktadır. Ekşi yiyecekleri düşündüğümüzde tükürük akışımızın artma sebebi de çiğneme olmaksızın sadece tat duyusunun hayali ile bile vücudumuzun bu tepkiyi veriyor oluşudur. Nitekim akışın artışı için tat duyusunun uyarılması yeterli olmadığını savunan otörler de vardır; çünkü çalışmalar göstermiştir ki koku olmaksızın yalnızca tat almak da tükürük akışının artışının tat ve kokunun beraber algılandığı anlardan daha azdır. Ancak şartlanmış tükürük refleksi ile tat veya koku olmaksızın da tükürük akışı artabilir. Pavlov’un köpekleri çalışmasından da bildiğimiz üzere yemeğin tadı veya kokusu olmadan da salyada artış görülür. Bu şartlanmaya bağlı bir reflekstir ve yalnızca köpeklerde değil birçok canlıda gözlenebilir.

Kronik nörolojik bozukluklarda (Parkinson, Epilepsi, Mental Retardasyon) ve kuduzda tükürük salgısı artar.

İçeriğinde hem savunma hücreleri hem de protein içeren yapılar yer alır. Büyük tükürük bezlerinin hepsinden aynı içerikte tükürük salınmaz. Çiğneme anında salınan tükürük dinlenme anındaki tükürükten farklı yapıdadır. Beslenilen gıdanın içeriği bile salınan tükürüğün yapısını değiştirebilir. İçeriği ve miktarı değişmekle beraber tükürükte genel olarak müsin, protein yapıları (PRPler), histatin, staterin, amilaz, hormonlar, lipid, karbonhidratlar, sodyum, potasyum, kalsiyum, fosfat, iyot, klor, flor, bikarbonat bulunur; ancak pek tabii tükürüğün %99’u sudan oluşur.

Tükürüğün içerisindeki bikarbonat ‘’tamponlayıcı’’ aktivitesi olan inorganik bir bileşendir. Bikarbonat sayesinde ağız pH’ı belli bir seviyede tutulur. Böylece asitli beslenmede ağız pH’ı stabil kalır. Ağız ortamının pH’ının asidik yöne kayması istenmeyen bir durumdur; çünkü asidite arttıkça çürük oluşumu artar. Diş çürüğü oluşumuna neden olan bakteriler asidik ortamda çoğalır ve aktiviteleri artar. Bu nedenle tükürüğün tamponlama kapasitesi bikarbonat tarafından belirlenir ve çürük aktivitesi açısından çok mühim bir kriterdir. Bazı genel rahatsızlıklarda (diyabet, akut peritonit, Sjögren Sendromu, Mikulicz Sendromu, Pilor stenozu, bazı beslenme bozuklukları, aşırı kusma ve ishalden sonra, baş boyun bölgesine tükürük bezlerini etkileyen radyoterapi kürleri sonrası) tükürük akışı yavaşlar. Tükürük akışının azalması ağız ortamında radikal değişimlere yol açar. Tükürük akışının düştüğü genel rahatsızlıklarda tükürüğün tamponlama kapasitesi de düşer ve çürük oluşumunda artış gözlenir.

Tükürüğün azlığının tedavisi zira tükürük bezlerini ilgilendiren bir rahatsızlık yok ise semptomatiktir. Sık sık su içmek, şekersiz sakız çiğnemek, pilokarpin denilen tükürük salınımını arttırıcı ajanlar kullanmak gibi tükürük akışını arttırıcı etkiye sahiptir. Tükürüğün az olması ağız mukozasında olumsuz etkilere yol açar. Bunun sebebi, ağız mukozasının normal hücre yapısını sürdürebilmesi için nemli kalmasının gerekliliğidir.


Sağlık Bilimleri kategorisinde bulunan diğer makaleleri de okumanızı tavsiye ederiz!