Dünya tarihine bakıldığında, neredeyse savaşların büyük çoğunluğunun temelinde, enerji kaynakları üzerine hak iddia etmeleri yatmaktadır. Ekonomik pencereden bakıldığında bunun sebepleri çok daha net görülebilmektedir. Ülkelerin ekonomik olarak büyüyen, güçlü, rekabet edebilen ve dışa bağımlılığını azaltacak yegane unsur; enerji kaynaklarının verimli olarak kullanılmasıyla orantılıdır. Dünyada her geçen gün artan insan popülasyonunun yanı sıra; ilerleyen teknoloji, endüstriyel yatırımlar, modern kalkınma projeleri gibi birçok gerekçeyle, enerjiye olan ihtiyaç gün ve gün artmaktadır. Türkiye için de bugün en önemli devlet politikalarından birisidir, enerji kaynaklarının çıkartılması, işlenmesi ve tabi ki bu kaynakların arz güvenliği.

   Bugün en temel haliyle evlerde ısınma amaçlı kullanılan doğalgazın yerine geçebilecek daha ekonomik ve daha etkin bir kaynak uygulamada yoktur. Bu durum milyar dolarlık yatırımların yapıldığı devasa endüstriyel projeler için de geçerlidir. Ülkemiz dünyada petrol ve doğal rezervleri açısından en zengin bölgenin tam merkezi konumunda olmasına rağmen, tespit edilip çıkartılan ve işlenerek ekonomik katma değer yaratan rezerv miktarımız oldukça düşüktür. Bu durumda ülke bazında ihtiyaç duyulan enerji talebi arzdan çok daha fazladır, bu durum ise ülkemizi enerjide ithal eden, dışa bağımlı bir ülke haline getirmektedir. Ülkemizin yıldan yıla doğal olarak artan büyüme hızına bakıldığında enerji talebinin giderek daha da artması, hem büyük şirketleri hem de devlet organlarını enerji stratejileri geliştirme yoluna itmiştir. 20. Yüzyılın başlarında keşfedilen petrol ve doğalgaz, halen günümüzde en değerli enerji kaynağı olarak kullanılmaktadır; ısınmadan, ulaşıma, elektrik üretimine kadar. Bu durum doğalgaz ve petrolün en etkin ve en değerli hammadde olarak günümüzdeki yerini korumaya devam etmesine sebep olmaktadır.

   Doğalgaz ve petrol arz piyasasına bakıldığı zaman, doğuda; Rusya, İran, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan gibi ülkeler yer alırken, kuzeyde; Ukrayna ve güneyde; Cezayir, Nijerya gibi ülkeler yer almaktadır. Doğalgaz ve petrol talep eden ülkeler ise; Türkiye ve Avrupa ülkeleri olarak yakın coğrafyada karşımıza çıkmaktadır. Türkiye görüldüğü gibi arz ve talep arasında coğrafi konum olarak merkez pozisyonunda bir ülkedir; bu durum enerji kaynaklarının çıkartılıp işlenmesi konusunda olmasa bile enerji transferinde merkez ülke olma pozisyonuna getirmektedir. Uzun yıllar enerji politikası bu bağlamda geliştirilmiş, bir yandan sondaj çalışmalarına devam edilirken diğer taraftan da enerji transferinde merkez üssü olma durumu korunmaya çalışılmıştır.

   Dünya petrol ve doğalgaz rezervlerine bakıldığında, Rusya ve İran’nın liderliğini görüyoruz. Enerjide dışa bağımlılığı % 70’in üzerinde olan ülkemiz, petrol ve doğalgaz ihtiyacının büyük bir bölümünü yıllardır Rusya’dan sağlamaktadır. Fakat 2015 yılında Türkiye ile Rusya arasında yaşanan uçak krizi göstermiştir ki; enerji ithalatında tek bir ülkeye veya çoğunlukla bir ülkeye bağlı olmak oldukça sakıncalıdır. Yaşanan krizin hemen sonrasında, Rusya ikili ilişkileri ivedilikle askıya almış ve doğalgaz vanalarını kapatmıştır. Kimi zaman İran ile de gerilen ikili politik ilişkiler neticesinde benzer durumlar ortaya çıkmıştır. Tüm bu yaşananlar sonucunda Türkiye enerji stratejisinde bazı değişikliklere giderek, enerji ithalatı yaptığı ülkeleri çeşitlendirme ve böylelikle olası krizde riski en aza indirmeyi planlamıştır. 2014 yılından bugüne değin baktığımızda enerji ithalatı yapılan ülkelerin çeşitlendirilmesine rağmen, gerek ekonomik koşullar gerek ikili ilişkiler gerekçesi ile halen doğalgaz ithalatının çok büyük  bir kısmı Rusya’dan sağlanmaktadır. Dışa bağımlılığı azaltma kararlığı ile sürekli arayışlar devam ettirilmekte, bir yandan doğalgaz ve petrol arama – tarama sondajları devam ederken diğer yandan alternatif enerji kaynakları üzerinde araştırmalar yapılmaktadır.

   Uluslararası arenada güç sahibi ülkelere baktığımız zaman, enerji kaynaklarına sahip ülke profillerini görürüz. Türkiye’nin enerji politika ve stratejilerini belirleyen ana unsur budur. Doğalgaz ve petrolün çıkartılıp, işlenmesi kadar, işlenen enerji kaynaklarının enerji talep eden ülkelere transferi de bir o kadar zor ve önemli bir konudur. Bu durumda enerji arzının güvenliği sorusu gündeme gelmektedir ki, en az enerji kaynaklarının çıkartılıp işlenmesi kadar önemlidir. Türkiye doğalgaz ve petrol kaynakları açısından komşuları kadar şanslı olmasa da, enerji arzının güvenliği açısından en kritik ülkedir. Özellikle doğu blok ülkelerinden Avrupa’ya yapılan doğalgaz ve petrol transferi açısından coğrafi bir köprüdür. Bu coğrafik konumu avantaja çevirmek isteyen Türkiye, uzun yıllar boyunca yürüttüğü sondaj çalışmalarının yanı sıra, transfer merkezi olması sebebiyle de birçok stratejik anlaşama yapmıştır ve halen yapılması ve imzalanması beklenen protokoller vardır.

   Enerji transferinde merkez üssü ülke olma stratejisi de en az enerji kaynağı bulma ve işleme çalışmaları kadar önem arz etmektedir. Buna matematiksel bazı değerlerle baktığımız zaman daha net anlaşılabilir. “Global Trade Information Services” kaynaklığı doğrultusunda şu verilere ulaşabiliyoruz; seçilmiş bazı Avrupa ülkelerinin Rusya’ya olan enerji bağımlılıkları: Slovakya (% 98), Litvanya (%92), Polonya (%90), Bulgaristan (%90), Macaristan (%86), Finlandiya (%76), Çek Cumhuriyeti (%72), Yunanistan (%40), Hollanda (%34), Almanya (%30), İtalya (%28), İngiltere (%13). Görüldüğü üzere büyük ölçüde enerjide Rusya’ya bağımlı olan Avrupa ülkelerine enerjinin transferi açısından en uygun coğrafya Türkiye’dir. Mevcut durumdaki stratejilerin büyük çoğunluğu bu durum üzerinedir; yani enerji arz transferi ve güvenliği.

   Uluslararası platformlarda söz sahibi olabilmek için elbette sadece enerji transferinin merkez üssü olmak yetmez, gerek doğalgaz ve petrol gerekse diğer temiz ve sürdürülebilir enerji kaynaklarının tespitinin yapılıp Türk ekonomisine kazandırılması çalışmaları hızla devam ettirilmelidir. Bugün Karadeniz’de bulunan doğalgaz rezervi, Akdeniz’de yürütülen sondaj çalışmaları, Mersin’de Akkuyu nükleer enerji santralleri projesi, bor madeni ve kaynak analizi ve birçok HES yatırımları tamamen uluslararası alanda bağımsız ve söz sahibi, güçlü bir Türkiye olma yolunda izlenen enerji stratejileridir.

KAYNAKÇA

Türkiye’nin Enerjide Merkez Ülke Olma Arayışı, Erdal Tanas Karagöl, Seyithan Ahmet Ateş, Salihe Kaya, Mehmet Kızılkaya

Global Trade Information Services

Türkiye’nin Enerji Stratejisi, Prof. Dr. Yüksel Özdemir

T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı

Yazar Hakkında

Arif TAN

Lisans, Dokuz Eylül Üniv. - Makine Mühendisliği Yüksek Lisans, Marmara Üniv. - MBA Doktora, Zürih Üniv. - Ekonomi (Halen) 19.10.1987 Antalya doğumluyum. Çeşitli dergi, kurum ve kuruluşlarda yazarlık yapmaktayım.

Tüm Makaleleri Göster