Antik Roma’nın en önemli unsurlarından biriydi köleler. Toplumun en üst düzeyinden en alt kademelerine kadar, tüm işlerin tabanında köleler vardı. Yüzyıllarca devam eden bu sistem Roma’nın ayrılmaz bir parçasıydı. O dönem kölelerin olmadığı bir düzen imkansızdı; çünkü Antik Roma ekonomisi kölelerin sırtında yükseliyordu.

   Kölelerin büyük çoğunluğunu savaş tutsakları oluşturuyordu. Savaşta esir alınan tutsakların yanı sıra, savaş sonrası istila edilen yerlerin halkı da tutsak olarak alınabiliyordu. Bazen özgür Roma Vatandaşları da ödeyemediği borçlarına karşılık olarak, geçici bir süre kölelik yaparak bu borcu ödeyebiliyordu. Roma’nın savaş sonrası kazandığı topraklardan getirdiği köleler İtalya’ da birikmişti. Özellikle Cumhuriyet döneminin son zamanlarında, kazanılan topraklar, genişleyen sınırlarla beraber köle sayılarında patlama meydana gelmişti. Sezar yaptığı seferler sırasında ele aldığı bir kitabında yaklaşık bir milyon insanı nasıl köle yaptığını ve bunların yaklaşık 55.000 tanesini hemen satarak nasıl devlet kasasını doldurduğunu övünerek anlatır.

  Köleler sadece savaş esnasında esir düşen askerlerden veya fethedilen toprakların insanlarından oluşmuyordu. Çoğu zaman ölüm cezasına çarptırılan özgür Romalılar da, yargıçların uygun görmesi halinde ömür boyu maden ocaklarında köle olarak çalıştırılıyordu veya arenaya çıkartılıp gladyatörlerle dövüştürülüyorlardı. Ayrıca denizlerde hüküm süren korsanların ele geçirdiği insanlar da köle olarak alınıp satılabiliyordu. Diğer bir uygulamada özgür Romalıların kendilerini köle olarak satmasıdır. Ancak bunun için en az 21 yaşında olunması gerekiyordu ve bu ancak Roma dışında yapılabilirdi.

   Bir insanın kendisini köle olarak satmak istemesi oldukça sıra dışı ve ilginç gelebilir. Ancak Roma İmparatorluğu tüm ihtişamına rağmen, zıtlıkların ve uçların bir arada olduğu bir imparatorluktu. İmparatorluk yakın çevresi ile tüccarlar şatafatlı bir yaşam sürerken halkın çoğunluğu yoksullukla mücadele ediyordu. Halkın çoğunluğunun gelir kaynağı topraktı. Topraktan alınacak olan mahsulde tamamen o senenin iklim şartlarına bağlıydı. Kıtlıkla geçen bir sene, zaten yokluk içinde karın tokluğuna yaşayan halkın büyük çoğunluğunun borçlanması anlamına geliyordu ve bunun sonucunda gönüllü köleler ortaya çıkıyordu.

   Kölelerin sayısı bir dönem o kadar arttı ki, M.Ö. 200’lü yıllarda neredeyse imparatorluğun % 40’ı kölelerden oluşuyordu. Bazen ele geçirilen eğitimli ve donanımlı köleler, efendisinin önemli işleri için masa başı işlerde kullanılırdı. Kimi zaman ise efendisinin çocuklarının eğitimiyle ilgili görev alırlardı. Bu kimi zaman geometri, felsefe ve astronomi gibi bilim dalları olabileceği gibi, kimi zaman da müzik gibi sanatsal faaliyet eğitimleri olurdu. Çoğu zaman yapılan heykellerin mermer işçiliğini dahi kölelerin yapmasına karşın, sanatkar olarak anılan kişiler efendileriydi.

   Sahipleri tarafından istenildiği gibi kullanılabiliyordu köleler. Bazen efendisinin bahçesinde yazın kavurucu güneşi altında gün batımına kadar çalışır, bazen efendisinin kişisel temizliğini yapar, bazen de cinsel açlığını giderirdi. Efendilerin köleleri istediği gibi cezalandırma hakkı vardı. Hatta kimi zaman kitabına uydurulan gerekçelerle kölelerini kendi elleriyle öldürebiliyorlar ve bunun sonucunda hiçbir ceza almıyorlardı. Sahiplerinin insan dışı bu davranışlardan dolayı korku içinde ve adeta birer hayvan gibi yaşayan köleler, M.Ö. 73 yılında Spartacus önderliğinde ayaklanıp, örgütlenmişlerdir. Kölelerle düzenli Roma Orduları arasında yıllarca süren savaşı köleler kaybetmiş ve bunun sonucunda çok büyük bir katliama gidilmiştir. Ayrıca bundan sonrası için de efendilere çok daha fazla haklar tanınmış, köleler üzerindeki baskı günden güne artarak devam etmiştir.

   Efendilerine kendilerini sevdiren köleler zamanla sahipleri tarafından azat edilebiliyordu. Azat edilmenin diğer bir yolu da, köleler sahiplerine belirli bir ödeme yaparak özgürlüklerine kavuşabiliyordu. Fakat azatlı köleler özgür olsalar dahi hiçbir zaman roma vatandaşları ile aynı statüde olamıyorlardı. Azat edilen birçok kölenin efendileri ile ilişkilerini koparmadıkları biliniyor. Çoğu ticari işlerinde efendileri ile temasta olurlardı. Hatta öldükten sonra efendilerinin aile mezarlıklarına gömülen köleler olduğu bilinmektedir.

   Yüzlerce yıl boyunca kölelerin sırtında yükselen Roma imparatorluğunda, köleliği insancıl bulmayan hümanist bazı filozof ve imparatorlar olsa da; hiçbiri köleliği tamamen kaldırmayı hayal dahi edememişlerdir…

Kaynak:

Peter Jones, Geldim Gördüm Yendim


Hayata Dair kategorisinde bulunan diğer içerikleri de okumanızı tavsiye ederiz!

Etiketler:

,

Yazar Hakkında

Arif TAN

Lisans, Dokuz Eylül Üniv. - Makine Mühendisliği Yüksek Lisans, Marmara Üniv. - MBA Doktora, Zürih Üniv. - Ekonomi (Halen) 19.10.1987 Antalya doğumluyum. Çeşitli dergi, kurum ve kuruluşlarda yazarlık yapmaktayım.

Tüm Makaleleri Göster