Kanser, günümüzde bilinen en ölümcül ve en yaygın hastalıklardan biridir. Vücudun çeşitli yerlerinde oluşabilir. Doku veya organın köken aldığı hücre tipine, hücrenin bölünme hızına, kanser hücresinin oluşumunu tetikleyen etkene, bireyin bağışıklık sistemine, genel sağlık durumuna, yaşına göre semptomlarının şiddeti ve hastalığın mortalitesi değişir.

Kanser Nasıl Oluşur?

Kanser oluşum mekanizmasında genel olarak hücre çoğalmasını düzenleyen mekanizmaların çeşitli etkenlerde bozulması sonucu atipik hücrelerin anormal sayıda çoğalarak sağlıklı dokuların yerini alması ve organizmanın fonksiyon göremez hale gelmesi söz konusudur. Hücreler sadece gerekli durumlarda çoğalmak üzere büyümeyi başlatan ve durduran mekanizmalar tarafından denetlenmektedir. Her hücre doğar, çoğalır (proliferasyon), farklılaşır (diferansiyasyon) ve ölür (apoptozis). Bütün bu olaylar bir denge içerisinde devam eder. Canlılarda organizmanın gerçekleşen her türlü değişikliğe karşı var olan dengesini korumaya çalışması ‘’homeostazis‘’ olarak isimlendirilir.

Bir tümör hücresinin gen ekspresyonundaki değişiklik; en önemli özelliğidir. Bu değişiklik sayesinde normal hücrelerden daha fazla üreyebilir. Kanser oluşumunu başlatan hücre aslında vücudumuza ait bir hücredir ve bizim bir parçamız olan bu hücre çeşitli etkenlerle farklılaştığından itibaren adeta bir düşmana dönüşür. Çoğaldıkça etraftaki sağlıklı dokuya zarar vermeye başlar. Aslında tüm bu kaos içerisinde çok sistematik bir işleyiş ve düzen mevcuttur.

Hastalık ve Sağlık Arasındaki İnce Çizgi

Prof. Plutynski (Tıp ve Biyoloji Filozofu)’ye göre kanseri anlamak için öncelikle ‘’hastalık’’ kavramını anlamak gerekmektedir. Hastalık, en genel haliyle ‘’sağlıklı olmama hali’’ olarak tanımlanır. Epey subjektif bir durum olmakla beraber, oluşumundan gelişimine kadar hem rastlantısal hem de planlı birçok faktör barındırır. Kanser, gen ekspresyonuna bağlı oluşmasına rağmen tamamen genetik bir hastalık olarak tanımlanamaz. Çevresel faktörlerden etkilenir. En çok genetik geçişli olan kanser retinoblastomdur. Radyasyon gibi çevresel bir faktör ile en sık oluşan kanser ise lösemidir. Örneğin Chernobil Nükleer Santrali’nindeki patlama sonucu bölgede, hala mevcut olan radyasyonun etkisi ile yıllardır kanser vakaları yüksek seyretmektedir; fakat patlamanın gerçekleştiği ilk gün ve onu seyreden haftalarda bölgedeki birçok insan yüksek doz radyasyona bağlı olarak kanserden değil akut radyasyon sendromundan dolayı kaybedilmiştir. Doz azaldıkça, radyasyonun etkisi akut olmaktan çıkıp kronikleşmiştir ve bu kronik etki radyasyona bağlı ‘’kanser’’ olarak hala etkisini sürdürmektedir. İyonize radyasyon hücre içinde serbest radikal oluşumuna neden olarak normal hücre işleyişini bozar ve hücrede mutasyona neden olur. Mutant hücre, normal dengesini koruyamaz, normal işleyişini gerçekleştiremez; fakat doku içerisinde hayatta kalmayı başarıp çoğalırsa kansere neden olur.

Birçok virüs kansere neden olabilir. Human papilloma virüs (HPV), Epstein Barr virüs (EBV), Hepatit B ve Hepatit C virüs, HHV-8, ve insanda kansere neden olduğu kesin bilinen tek RNA virüs olan HTVL-1 kansere neden olan virüslerdir. Bazı kimyasal etkenlere bağlı olarak spesifik bölge kanserleri oluşabilir. Örneğin metal buharı, metal alaşımı, elektrik ve yarıiletken sanayi çalışanlarında arsenik etkenine maruziyetten dolayı meslek hastalığı olarak akciğer, deri kanserleri ve hemanjiosarkomlar görülebilir. Soğutucular ile ve plastik ile ilgilenen meslek gruplarında vinil klorid’e maruziyete bağlı olarak anjiosarkom ve karaciğer kanserleri gelişebilir.

Bizi Kanserden Koruyan Genomik Gardiyanlarımız

Vücutta mutant bir hücre oluşmasına engel olmak için çalışan, hücre bölünmesini düzenleyen ve kontrol eden bazı hücre grupları bulunmaktadır. Bunlara ‘’tümör supresör genler’’ denir. Kanser hücrelerinde en sık görülen tümör supresör gen kayıpları p16, APC ve p53 genleridir. Mutant p53 birikimi özellikle tütün ve alkol kullananlarda güçlü bir şekilde saptanmıştır. DNA onarımından sorumlu olan BRCA-1 ve BRCA-2 tümör supresor genlerindeki mutasyonlara bağlı olarak meme ve over kanserleri gelişebilir. DNA onarımını düzenleyen genler otozomal dominant veya otozomal resesif olarak nesilden nesile aktarılabilir. Lynch 1 ve 2, Xeroderma pigmentosum, Bloom sendromu, Ataksi telenjiektazi, Fankoni anemisi bu DNA onarımı düzenleyici genlerin mutasyonuna bağlı olarak genetik geçiş kazanan bazı kanser etkenleridir.

Bazı genlerin ekspresyonu ise kanser varlığında artar. Kanser hücrelerinde en fazla kromozom 17’de yer alan c-Erb B2 proto-onkojen geninin eksprese olduğu saptanmıştır. Mutant bir c-Erb B2 onkojenik normalden 69 kat daha fazla epidermal büyüme faktörü sentezler, yani çoğalmak artık çok daha kolaydır. Bu hücresel olaylar bir tümör oluşumunun başlangıcıdır ancak sürecin gidişatını belirleyen asıl faktör tümörün benign (iyi huylu) veya malign (kötü huylu) olması ve bunların ayırt edilebilmesidir. Bir tümörün iyi huylu yada kötü huylu oluşu çevre yapılara olan etkisine, büyüme paternine, büyüme hızına, tümör hücrelerinin şekil ve boyut farklılığına, orijin aldığı dokuya olan benzerliğine, metastaz yapıp yapmamasına bağlı olarak karar verilir.

Kanser, multifaktöriyel bir hastalık olan ve oluştuğunda önce hücrenin, sonra dokunun, organın ve en son olarak organizmanın işleyişini bozan bir mekanizmadır. Öngörmek bazen çok zordur, bazen ise kaçınılmaz olarak görülür (Chernobil vakası). Umarız ki en yakın gelecekte tüm türlerinin tedavisinin mümkün olduğu bir dünyada yaşıyor oluruz.

Sağlık Bilimleri kategorisinde bulunan diğer içerikleri de okumanızı tavsiye ederiz!