Dünya düzenini alt üst eden korona virüs salgını ve salgının önüne geçmek için uygulanan karantina uygulamaları toplumun sinirlerini yıpratmış durumda. Günümüz politikacıları bu ölümcül virüsten korunmak için yüzyıllar önce uygulanan yöntemi tercih ediyorlar, yani karantinayı. Ortaçağ Avrupası’nda da birçok ölümcül hastalığa karşı önlem olarak karantina uygulanmıştır. Hatta Dubrovnik gibi birçok Avrupa şehri izole edilip karantina şehri olarak ilan edilmiştir.

“Karantina”

   Karantina kelimesi köken olarak Latince “quaranta” sözcüğünden türetilmiştir. “Quaranta giorni” kırk gün anlamına gelmektedir ve karantinanın az çok kelime manasını ortaya koymaktadır. Ortaçağ’da veba hastalığının gittikçe yaygınlaştığı dönemde, Asya, Avrupa, ve Afrika şehirlerinden Venedik limanına ticari yük taşımacılığı yapan birçok gemi limana ulaştığında demir atıp kırk gün beklemek zorundaydı. Bu yöntemle limana, daha doğrusu şehre giriş yapacak olan olası bir hastalık veya vebanın taşınmasına engel oluyordu. Kırk gün sonunda karantina süreci sona eriyor ve dezenfektasyonla tüm mürettebat şehre giriyordu. Karantina sözcüğünün zamanla oluşumu bu şekilde başlamıştır.

İlk Uygulanan Karantina ve Sonrası

   1374 yılında gelindiğinde ise ilk resmi karantina uygulamasını görmekteyiz. Dönemin en yoğun ticari limanı olan Venedik Limanı’na gelen gemiler, sağlık konseyi tarafından çıkartılan bir yönetmelikle, Venedik yakınlarındaki San Lazzaro adasında izole edilmişlerdir, ta ki konsey tarafından giriş izni verilene dek. Bu yönetmeliği Avrupa’nın ilk resmi karantina yönetmeliği olarak kabul edebiliriz.

   Bugün Hırvatistan sınırlarında bulunan, Dalmaçya kıyısındaki Dubrovnik şehri 1377 yılında bir ilke imza atmıştır. Enfekte olan şehirlerden gelen tüm ticari gemileri Dalmaçya kıyılarında 30 gün zorunlu karantinada bekletmiştir. Şehir dışından gelen yabancı hastaların tedavi edileceği ve şehir surları dışında kalan bir alan oluşturulması fikri de sunulmuştur. Fakat bu öneri kabul edilmeyerek daha ciddi yaptırımlara gidilmiştir.

   Durum Avrupa şehirlerinde böyleyken Osmanlı İmparatorluğu’nda da çok farklı değildi. Her on yılda bir çıkan bulaşıcı hastalıklar devleti oldukça zor duruma düşürüyordu. Özellikle İstanbul ve İzmir gibi liman kentleri salgından ilk başta etkilenen şehirlerdi. Buna örnek olarak 1901 yılında İstanbul’da ortaya çıkan veba salgınını gösterebiliriz. Galata’da ortaya çıkan vebanın sebebi Mısır’dan gelen hububat yüklü gemilerdi. Gemi demir attıktan sonra, gemiden limana çıkan fareler hastalığın yayılımını arttırmıştır. Buna istinaden Mısır’dan gelen gemilerin bakliyat ürünlerini limana indirmesi yasaklanmıştır. Ayrıca uzunca süre Mısır ile Osmanlı yönetimi arasındaki bu kriz sorun olmuştur.

   Görüldüğü üzere yüzyıllar öncesinden günümüze değin salgına karşı alınan en önemli tedbirin karantina olduğunu görmekteyiz. Zaman içinde virüsün ve oluşturduğu hastalığın adı değişmiş fakat temel korunma yöntemi hep aynı kalmıştır.


Blog Yazıları kategorimizde yer alan diğer içeriklerimizi okumanızı da tavsiye ederiz.

Yazar Hakkında

Arif TAN

Lisans, Dokuz Eylül Üniv. - Makine Mühendisliği Yüksek Lisans, Marmara Üniv. - MBA Doktora, Zürih Üniv. - Ekonomi (Halen) 19.10.1987 Antalya doğumluyum. Çeşitli dergi, kurum ve kuruluşlarda yazarlık yapmaktayım.

Tüm Makaleleri Göster