Logoterapi’nin gelişimi 1930’lu yıllara dayanmaktadır. Sigmund Freud’un Psikanalizi ve Alfred Adler’in Bireysel Psikolojisi’nden esinlenerek temelleri atılan Logoterapi, insanların hayatta anlam bulma ve anlamlandırma arzusuna karşılık gelir.

Logoterapi’nin ortaya çıkış hikayesi ise oldukça acıdır. Bir psikiyatrist ve nörolog olan Viktor Emil Frankl, ailesi ile birlikte Nazi toplama kamplarına götürülür. Hamile eşi, annesi, babası ve abisi Frankl’nin gözleri önünde katledilir. Geriye sadece kız kardeşi ve kendisi kalmıştır. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de günde 18 saat çalıştırılan Frankl, düzgün beslenemiyor ve sağlıksız bir ortam da adeta yaşam mücadelesi veriyordu. Frankl, kendisini yarına uyandıracak bir sebep arayışına girmişti. Neden yaşıyordu? Tüm sevdikleri ölmüşken neden hayatta kalan o olmalıydı? Tüm bu sorular onu daha da karanlığa itiyordu ve buna bir son vermesi gerektiğini fark etti.

Frankly, onu hayata bağlayan ve gelecekle ilgili ona umut veren bir sebep bulmuştu. Kendi yaşadıklarını insanlara anlatabilir ve büyük ızdıraplarla yaşayan o insanların hayatlarında, anlamlı bir geçiş yapmalarını sağlayabilirdi. Nazi kampında yaşam mücadelesi verirken yapmış olduğu gözlemler ve yaşadığı acı deneyimler sayesinde yaşamdaki anlam arayışıyla insanların acı çekebileceğini ve bunların üstesinden gelebileceğini iddia eden Logoterapi teorisini geliştirdi. Frankl, bu acı deneyimden kurtulabilenlerin genellikle yerine getirmeleri gereken bir görev gibi anlam bulduklarını gözlemledi. Yani acı çekmenin ortasında bile insanın anlam arayışının, insan ızdırabına potansiyel bir çözüm oluşturabileceğine inanıyordu.

3 yıl sonra Nazi kampından serbest bırakılan Frankl, bir psikiyatrist ve nörolog olarak çalışmalarına devam etti. 1946 yılında ise “İnsanın Anlam Arayışı” kitabını yayınladı. Kitabında yaşadığı acı deneyimlerin yanı sıra Logoterapi’nin temel ilkelerinden ve tekniklerinden bahsetmiştir.

Logoterapi’nin Temel İlkeleri

Frankl’ye göre hayatın anlamı üç farklı şekilde keşfedilebilir.

  1. Bir eser yaratarak ya da bir iş yaparak
  2. Bir deneyim yaşayarak ya da bir insanla etkileşerek
  3. Kaçınılmaz olan acıya farklı bir bakış açısı geliştirerek

Frankl, çektiği acı da hiçbir anlam bulamayan insanın, çaresizliğe düşeceğini fakat çektiği acı da bir anlam gören insanın acısını bir başarıya dönüştüreceğini düşünmektedir. Frankl’e göre her insan kendi trajedisini kişisel bir zafere dönüştürebilir.

Kendi trajedisine farklı bir bakış açısı geliştiren ve insanlara örnek olan birçok hayat hikayesi var aslında, tıpkı Izzeldin Abuelaish’in yaşam öyküsü gibi. Gazzeli idealist bir doktor olan Abuelaish, 3 kızının İsrailli askerler tarafından öldürülmesine tanıklık etmiştir. İsyan etmek ve kızmak yerine o, şu sözleri sarf etmiştir: “İnşallah benim kızlarım İsrail ve Filistin arasında barışa giden yolda son kurban olur.” Öfkesinin üzerine çıkabilmiş olan bu güzel insan, trajedisinde bir anlam bulmuş ve yaşama tutunmuştur. Fakat kendi trajedisine bir anlam bulamayan insanlar da vardır bu hayatta. Frankl gibi Nazi rejimi karşısında mücadele veren bir isim daha vardı; Stefan Zweig. Zweig, Frankl kadar iradeli değildi kendi yaşam savaşına yine kendisi son vermişti. Belki de yaşadığı acı da bir anlam bulabilseydi, sonu farklı olacaktı.

Aslında hayat, en acı durumlarda ona ne cevap verdiğimizden ibarettir. Ne demiş Cemil Meriç “yaşamak yaralanmaktır ve yaşamak güzel.”


Psikoloji kategorisinde bulunan diğer içerikleri de okumanızı tavsiye ederiz!

Yazar Hakkında

Aleyna BAYKAL

benimühendisim de serbest konulu içerikler üreten bir yazarım, bunun yanı sıra sayfa da editörlük yapmaktayım. Lisans eğitimimi Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği bölümünde tamamlamış bulunuyorum. İlgi alanlarım ise psikoloji, kozmoloji ve tarihtir.

Tüm Makaleleri Göster