Teknolojik gelişmeler, insanlığın varoluş tarihinde, farklı zaman periyotlarında ve farklı topluluklarda iki kez kendini göstermiştir. Fakat ne yazık ki, toplumsal, etnik ve siyasal hareketler bunların sürekliliğine ve gelişmesine engel olmuştur.

Teknoloji alanında ilk olarak, M.Ö. 600’lerden başlayarak bin yıl devam eden Hellenizm döneminde gerçekleşen gelişmeleri görmekteyiz. Ege ve Akdeniz bölgesinde gelişen bu dönemde; Ksenophanes, Pythgoras, Diogenes, Socrates, Euclides, Eratostanes, Aristotales, Demokritos, Archimedes, Anaksimandros gibi birçok bilim-ilim adamının değerli çalışmaları özellikle felsefe, matematik, fizik ve astronomi gibi ilim dallarının temelini oluşturmuştur.

İkinci gelişme dönemi ise, M.S. 700 ile M.S. 1300’lü yıllar arasında, özellikle Emevi ve Abbasilerin hüküm sürdüğü İslam İmparatorluğu dönemidir. Bu dönemde, İndus’dan İspanya’ya kadar uzanan, merkezi Bağdat olmak üzere geniş İslam İmparatorluğu topraklarında, önce Hellenizm dönemini kapsayan bütün ilmi kitaplar Arapça’ya çevrilmiştir. Bu dönemde, Fargani, El-Biruni, Ömer Hayyam, Cabir İbn Eflah, Uluğ Bey, Harizmi, Ebu Bekir-El Razi, İbn-i Sina, El-Hazini, El-Cezeri, Cabir bin Hayyan gibi ilim adamlarının özgün çalışmalarıyla Hellenizm dönemindeki ilim dallarındaki bilgiler daha çok geliştirilerek zenginleştirildiği gibi kimya-metalurji ve mekanik gibi yeni ilim dallarında çok değerli bilgilere ulaşılmıştır.

Her iki ilim akımı da doğdukları topraklarda yok olup gitmişlerdir. Bunun nedeni olarak; yaşam için her türlü olanağa sahip olan toplumların, bu gelişmelere ilgisiz kalması ve aynı zamanda siyasi-askeri çalkantıların hüküm sürmesi gösterilebilir. Ancak, M.S. 1200’lü yıllardan sonra, gerek iklim gerek toprak bakımından görece daha kısıtlı olanaklara sahip, bununla birlikte büyük nüfus yoğunluğu nedeniyle, yaşam gereksinimlerini daha verimli hale getirip arttırmak zorunluluğu ile arayış içinde olan Avrupa toplumları bu iklim akımlarından kalan bilgilere sahip çıkarak, günümüzde ulaşılan ilim ve teknolojinin temellerini atmayı başarmıştır.

Bu arada, teknolojik bir ürün genelde bir sanat eseri olmasa da, ergonomik olmasının yanı sıra, görsel olarak estetik bir görünüşe sahip olması da önemlidir. Teknolojiyi üreten mühendisler, bu işi iyi bir şekilde kağıda dökerek ürünü anlatabilmelidir. Mühendis teknolojik bilgisinin yanı sıra sanatçı yönünü de geliştirmeli ve ortaya çıkarabilmelidir. Leonardo da Vinci bu duruma güzel bir örnektir. Mühendislik tasarımlarını iyi bir şekilde ifade edebilmiştir. Mühendislik bakımından, dönemi itibarıyla Leonardo da Vinci’den aşağı kalmayan, ancak ne yazık ki sanatsal yönü zayıf olan El-Cezeri, olağanüstü teknik yapıtlarını anlatabilmek için her ne kadar resim çizse de bu resimleri anlatabilmek için sayfalar dolusu yazılar yazmak zorunda kalmıştır.

Kaynak

Çakmak M.S., “Taş Baltadan Makineye Çağlar Boyu Teknoloji”, Güncel Yayıncılık, Mart 2007

Yazar Hakkında

Arif TAN

Lisans, Dokuz Eylül Üniv. - Makine Mühendisliği Yüksek Lisans, Marmara Üniv. - MBA Doktora, Zürih Üniv. - Ekonomi (Halen) 19.10.1987 Antalya doğumluyum. Çeşitli dergi, kurum ve kuruluşlarda yazarlık yapmaktayım.

Tüm Makaleleri Göster