“Korku, kızgınlıktan çok daha ince bir duygudur. Kızmak, zihnin yarattığı bir acıdır.”

1936 doğumlu Amerikalı roman ve hikaye yazarı Tom Robbins “Her şeye rağmen mutluluk” ilkesinin savunuculuğunu yaparak, her defasında karşımıza farklı karakterler, olağanüstü hikayelerle çıkıyor. Bu romanda da fantastik bir hikaye bekliyor bizi.

Robbins eski bir Ukrayna atasözü ile başlar kitabına ” Pancarla başlayan hikaye şeytanla biter.” Yüzyıllar evvelinden bir krallıkta başlayıp, günümüz dünyasına uzanan, ölümsüzlüğün ve aşkın düşsel yolculuğudur bu. Kral Alabor’un yönettiği krallıkta eski gelenekler ne pahasına olursa olsun yerine getirilirdi. Gençliğe inanıyorlardı ve krallarının saçına tek bir tel beyaz düştüğünde yaşı kaç olsa da zehirlenerek öldürülecekti. Ve yerine genç bir kral hüküm sürmeye başlayacaktı. Fakat Alabor hayata tutku ile bağlıydı ve sonu böyle olsun istemiyordu. Umurunda olan kral olmak değil , ölümden korkmadan yaşamaktı. Alabor’un düşüncesiyle “Ölümün nesi vardı korkulacak? Ölüm bu dünyanın verdiği bir onur, öteki dünyanın sunduğu​ bir mirastı. Ondan kaçınmak, her iki dünyaya da ihanet etmek, her ikisini de kandırmak olurdu.” Ölüm gelecekti ama şimdi değil. Ve hikaye yanında çalışan Wren adındaki cariyesinin yardımıyla öldürülmekten kaçmasıyla başlar.

Koku Bilgesi Kudra ve Ölümsüzlüğe Yolculuk

Bu uzun süren zamanlar arası yolculukta yolu Kudra ile kesişir. Kudra Hintlerin görenekleri gereğince dul kaldığı için kocasının cesediyle birlikte yakılarak öldürülmek istenir. Fakat Kudra da Alabor gibi ölümden kaçar ve Alobar’ın da bulunduğu manastıra gelir. Bir süre erkek kılığında gezer, ne zaman ki kesişler erkek olmadığını anlar, Alabor ve Kudra manastırdan ayrılıp Bandaloop Mağaralarına giderler. Orada nasıl uzun yıllarca yaşanacağının öğretilerini öğrenirler. Kokular sihirli birer tılsımdı ve ölümsüzlüğün kapısını açabilirlerdi. Kudra buna ne kadar inanıyorsa Alabor’da o kadar inanmıştı. Ve Kudra’nın kokulara, Alabor’un hayata olan aşkıyla gizemli yolları dağlardan, tepelerden, sulardan, ağaçlardan, çiçeklerden geçerek devam etti. Yolculuğun en ilginç kişisi ise keçi ayaklı, zevk ve bereket tanrısı Pan’dır. Bir gün bu yarı tanrı , bilge, ukala, küstah, mantıksız, inatçı vb çok isimle anılan Pan’la tanıştılar. Bu tanrının özelliği flütünü çalarak insanlara eğlence ve mutluluk kaynağı olmasıdır. Ve zamanla Hristiyanlığın ve tek tanrılı dinlerin çıkışı ile insanların ona olan inancını azalmıştır. Bu da Pan’ın gücünü yitirmesine ve zamanla görünmez olup yok olmasına sebep olacaktır. Pan, Kudra ve Alabor güçlü ve etkili bir ekip olmuşlardı. Hepsi yaşamak ve eğlenmek istiyorlardı.

Düşlerden Gerçeğe

Pan, Kudra ve Alabor’un yolculuğu günümüze kadar gelir ve Paris’te zamanın üç büyük parfüm ustası ile birleşir. Bu kitapta yasemin çiçeğinin kokusu gelecek bazı sayfalarda burnunuza. Çok eğlenceli, düşündürücü düşsel ve tarihsel bir hikayedir bu. Olağanüstü kahramanlarımızın da dediği gibi ” Bilgelik uzun zaman ister.” Ve Tom Robbins bizi bu bilgelik yolculuğuna davet ediyor Parfümün Dansı ile.

Kitap Önerilerim kategorisinde bulunan diğer içerikleri de okumanızı tavsiye ederim !