Kalp hastalıkları bundan 40 yıl önce çok daha korkulan, tanısında zorlanılan ve gecikilen ve bazen de ani ölümlerle sonuçlanan hastalıklardı. Şimdiyse tanısı çok daha kolay yöntemlerle konulan, hastaya yönelik tedavinin kolayca belirlendiği hastalıklardır. Tabi ki günümüzde de ani ölümler yüksek oranda mevcut, bu konuda hastanın acil müdahalesi önem arz ediyor. Herhangi bir kalp problemi ya da daha öncesinde fark ettiğimiz göğüs ağrısı yaşanılan bir durumda bir acil servise başvurduğunuzda yapılacak tanı yöntemlerinde baş sıralarda yer alan EKG pratik bir şekilde çekilip doktorunuza önemli bir veri sağlıyor.  

EKG NEDİR? 

EKG yani elektrokardiyografi, kalbin elektriksel aktivitesini gösteren girişimsel olmayan bir tanı yöntemidir. Kalp kası hücrelerinin (miyokart) kasılmasını sağlayan elektriksel aktivite elektrokardiyografi cihazı tarafından kaydedilir ve elektrokardiyogram dediğimiz kağıt kayıtlar elde edilir. Elektriksel aktiviteyi ve kalbin kasılma ritmini, nabzı, anormal durumlarda kasılma işleminin gecikmesi ya da erken olması gibi bir çok bulgu ile doktoru diğer testlerle birlikte aydınlatır. Kalp krizi geciren bir hastada EKG çok nettir ve derhal anlaşılır. Diğer kronik durumlarda tek başına tanı koydurmaz.  

Bahsettiğimiz dalgalar P, Q, R, S, T dalgalarıdır ve patolojik olmayan durumlarda bu sırayla görülürler. Bu dalgalar kalbin çalışma düzenini çok net bir şekilde ifade ederler. Kalp bir pompa şeklinde çalışır. Sağda 2, solda 2 olmak üzere 4 odacığı bulunan kalpte; odacıkların yerleşimi de anatomik olarak üstte atriyumlar altta ventriküller şeklindedir. Kalbin kasılması atriyumlarda başlar ve bu kasılma P dalgası olarak elektrokardiyograma kaydedilir. Daha sonra ventriküllerin kasılmasını gösteren Q, R, S dalgaları kaydedilir. Ventriküllerin relaksasyonunu (gevşeme) gösteren T dalgasıyla sonlanır. Döngü bu şekilde devam eder. 

Elektrokardiyogram, doktorlara kalbin ritim ve iletim bozukluğu, enfarktüs tanısı, koroner yetmezliği, kalp duvarında kalınlaşma, elektrolit dengesizliği, kalp pilinin işlevi gibi konularda bilgi verir. 4 P, T, U dalgaları ve QRS kompleksindeki değişiklikler, dalgalar arasındaki sürelerdeki değişimler, kalp hakkında bilgi verir. Ancak tanı sadece EKG sonuçları ile hiçbir zaman konulmaz. 

EKG’nin Tarihsel Gelişimi 

Elektriğin Tıp bilimine girişi 1791’de İngiltere kraliçesi l. Elizabeth’in doktoru Luigi Galvani’nin kaslarda elektrik akımının varlığını keşfetmesiyle olmuştur.

Sonrasında sırasıyla Mateucci, Kölliker ve Müller 1842-56 yıllarında kalp atımlarında elektriksel akımın mevcudiyetini göstermişlerdir. 1901’de Schweigger ve Einthoven telli galvanometreyi geliştirerek insanlarda kalp kasılmalarından gelen elektriksel akımın kaydedilmesini sağlamışlardır. Bir telden geçen akımın varlığını ve şiddetini gösteren galvanometrenin geliştirilmesi EKG’nin keşfine ön basamak olmuştur. 

Galvanometrenin keşfi Danimarkalı fizik ve Kimya profesörü olan H.Oersted ve öğrencilerinin 1820’de yaptığı tesadüfi keşifle başlamıştır. Öğrencileriyle deney yaparken kablonun yanında duran pusulanın mıknatıstan yapılmış olan ibresi telden akım geçtiği anda saptı. Akım kesildiği anda ibre normal yerine döndü. Elektriğin manyetik bir alan oluşturduğu böylece keşfedildi. Bu fikirle birlikte Almanya’da aynı yıl sıradan bir pusulanın etrafına tel sarılarak galvanometre icat edildi. O yıldan sonra galvanometre hızlı bir şekilde gelişti ve elektrik hakkında araştırma yapanların önemli bir cihazı haline geldi.

İngiltere’de ileri derece geliştirildi. İngiltere’de 1875’te hayvanların beynindeki sinyaller daha sonrasında kısa arayla canlı bir kurbağanın kalbine kablolar bağlayıp, kalbin elektriksel sinyaller ürettiği kanıtlandı.  

Tarihte EKG cihazını icat ederek iz bırakan Hollandalı fizyolog ve doktor olan Williem Einthoven 1903’te Leiden üniversitesinde geliştirdi. 1924’te Nobel Tıp ödülü aldı. 

Williem Einthoven ilk EKG çekimlerini 1905’te cihazla hasta arasında 1,5 km olacak şekilde yaptı. Hasta hastanedeyken ve cihaz 1,5 km uzaklıktaki laboratuvarındayken çekilen bu ilk kayıtlarını Einthoven 1906’da yayınladı.  

Aynı yıl özefagustan EKG çekimi de yapıldı. Nicolai ve Simmons, Angina pektoris (göğüs ağrısı)  sırasındaki EKG değişikliklerini 1909 yılında saptamayı denemişlerdir. EKG’yi icat ettiği için 1924 yılında Willem Einthoven’a nobel ödülü verilmiştir. Woldemar kalp blokları sınıflandırmalarını 1924’de yayımlandı. Goldhammer ve Scherf tarafından 1932’de koroner arter hastalığı tanısında egzersiz EKG’sinin kullanımı ilk kez önerildi. Charles Wolferth ve Francis Wood tarafından 1932’de ilk kez göğüs elektrotları kullanıldı. 

İlk zamanlar EKG çekimi sırasında hastalar ellerini tuzlu suya sokarlardı. İnsan kalbinde sırasıyla kasılması ve gevşemesi sırasındaki voltaj değişikliklerini gözleyen ilk kişi İngiliz A.D. Waller’dir. Waller, 1887’de laboratuvardaki teknisyenin EKG’sini çekmişti. 

Bu gelişim aşamalarının çoğunda doktorlar mühendislerden yardım almışlardır. Özellikle saptanan elektriksel dalgaların sadeleştirilmesi çok önemli bir basamaktı ve bu işlemi Oxford üniversitesinden bir grup mühendis birlikte çalışarak başarmıştır.

Keşfedildiği yıllarda 270 kg olan EKG 1955 yılında elektronikleştirilerek 1kg gibi hafif ağırlıklara düşürüldü ve hastaneler içindeki günlük kullanımı kolaylaştırıldı.   

EKG ÇEŞİTLERİ 

Günümüzde klinik yaşamda üç çeşit EKG yaygın olarak kullanılmaktadır: Kliniklerde kullanılan EKG, Eforlu EKG ve Holter. 

EKG cihazları günümüzde teknolojinin ilerlemesi ile farklı özelliklerde üretilir; dokunmatik ekranlı, yorum çipli, elektrot temassızlığında, bataryası azalınca, EKG kağıdı bitince, kapağı açık konumda iken alarm veren EKG cihazları vardır. 

İnsan yaşantısının uzadığı son dönemlerde dengesiz, yetersiz ve yağlı beslenme, tansiyon, hareketsiz yaşam şekli, sigara ve alkol kullanımları vb. birçok etkene bağlı olarak akut ya da kronik kalp rahatsızlıkları her zaman gündemimizdedir. Tanıya götüren girişimsel ve girişimsel olmayan kardiyak tanı yöntemleri gerek acil servislerde gerekse polikliniklerde son derece önem taşımaktadır. EKG onlardan biri olmakla birlikte pratik ve girişimsel olmayan bir tanı yöntemidir. Ve klinik yaşamda çok önemlidir.


Sağlık Bilimleri kategorisinde bulunan diğer makaleleri de okumanızı tavsiye ederiz!