İngiltere’deki Stonehenge’den 7000 yıl, Mısır Piramitleri’nden ise 7500 yıl daha eskiye dayanan 12000 yıl önceki Göbeklitepe tarihini okumaya hazır mısın?

Ayasofya’dan çok daha büyük olan, tarihi Cilalı Taş Devri’ne dayanan, tuhaf sembolleri ve ürkütücü tasvirleri ile daha önce görülmemiş bir inanca ev sahipliği yapmış olan, varlığı ile medeniyetler tarihine kafa tutan, insanlığın bilinen ilk tapınağı; Göbeklitepe. 1983 yılında Urfa da tarlasını süren bir çiftçi tarafından keşfedildi ve keşfi tarihin yeniden yazılmasına sebep oldu.

Göbeklitepe’deki T Şekilli Sütunlar

Şimdiye kadar tarım devrinin ve yerleşik hayata geçişin medeniyetler tarihini oluşturduğu düşünülüyordu. Ta ki Göbeklitepe keşfedilene kadar.  Yoksa bilinen medeniyetler tarihi yanlış mıydı? Belki de Göbeklitepe Neolitik bir inanç sisteminin Ayasofya’sıydı. T şekilli sütunları ve her biri ustalık isteyen çizimler ile benzeri görülmemiş kutsal bir betimlemeyi tasvir ediyordu.

Sütunların üzerin de kafaları bedenlerinden ayrılmış insan, vahşi hayvan figürleri bulunuyordu. Belki de bu sembolizm insanın doğadaki yeni konumunu ve yeni bir çağı temsil ediyordu. Kesin olan tek bir şey vardı o da, Göbeklitepe’yi yapan insanların tasvir ettikleri bu hayvanlara tapmadıklarıydı. Tüm bu figürler yalnızca anlamını bilenlere bir hikaye anlatıyordu. Peki, hangi hikayeleri? Yoksa Göbeklitepe de ürkütücü ayinler mi yapılıyordu? Bu topraklarda da tıpkı Aztekler de olduğu gibi kanlı ayinler yapılmış olabilir miydi?

Göbeklitepe’de Yapılan Kazı Çalışmaları

Kazı çalışmalarından çıkarılan 12000 yıllık kafataslarının oyulup, işlendiği keşfedildi. Fakat insan ve hayvan kurban edildiğine dair herhangi bir bulguya rastlanmadı. Yani kafataslarına yapılan tüm o oyuklar ve işlemeler kişi öldükten sonra yapılmıştı. Tüm geçmiş medeniyetler de yaşamış olan insanların inandığı gibi, Göbeklitepe zamanında da insan kafasının bilgiyi, hisleri ve ruhun merkezini temsil ettiğine inanılıyordu. Göbeklitepe halkı da ölülerin kafatasları aracılığı ile atalarıyla bağ kurmaya çalışıyordu. Bu yüzden de ölülerini gömdükten kısa bir süre sonra kafataslarını iskeletlerinden ayırıp alıyorlardı. Kafataslarını işleyip süslemelerinin ve T şekilli sütunlarda sergilemelerinin nedeni buydu. Atalarını onurlandırıyorlardı.

Kili bu denli işleyip devasa bir anıt yapmayı başaran Göbeklitepe halkının, dinsel kaygılarının gündelik hayatlarının önüne geçtiği fark edildi. Çünkü yiyeceklerini saklamak için çömlek yapmak yerine maskeler yapmayı tercih etmişlerdi. Tüm bu bulgular da Göbeklitepe halkının yerleşik hayata geçmelerinin arkasındaki nedenin tarım olmadığını gösteriyordu. Göbeklitepe halkının yerleşik hayata geçmesinin temel sebebi aslında tapınakların doğmuş olmasıydı. Yani halk tarlasındaki hasadı için değil de, tapınaklarının yanında kalmak için göçebe hayatı terk etmişti.

Göbeklitepe’yi bu kadar ilginç kılan bir başka özelliği ise mimari yapısının konumunun bilinen hiçbir gök cismini referans almamasıdır. Yapılışında bir gizem varsa, gökyüzü ile ilgili değildi. Neyi referans alarak yapıldıkları günümüzde hala araştırılıyor. Tarihinin ise buzul çağına kadar uzandığı tahmin edilen Göbeklitepe gizemini korumaktadır.

Bilinen tek bir şey var ki o da Göbeklitepe’nin zaman için de tüm Mezopotamya da küresel bir model oluşturduğudur.


Fikir ve Sanat kategorisinde bulunan diğer yazıları da okumanızı tavsiye ederiz!

Yazar Hakkında

Aleyna BAYKAL

benimühendisim de serbest konulu içerikler üreten bir yazarım, bunun yanı sıra sayfa da editörlük yapmaktayım. Lisans eğitimimi Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği bölümünde tamamlamış bulunuyorum. İlgi alanlarım ise psikoloji, kozmoloji ve tarihtir.

Tüm Makaleleri Göster