Milattan önce 7. yüzyıl dolaylarında Vezüv yanardağının bereketli yamaçlarında dönemin en ihtişamlı şehirlerinden birisi yükselir. Bugün İtalya’nın güneyinde Napoli şehrinin sınırlarında kalan Pompeii adeta döneminin eğlence merkeziydi. Bereketli topraklarında bölgenin en iyi üzümleri yetişir ve bu üzümlerden Roma imparatorlarının dahi sofralarını süsleyen en lezzetli şaraplar yapılırdı. Ayrıca bölge halkı yetiştirdiği tahıl ürünleriyle de bir ticaret merkezi konumundaydı. Hemen yanı başındaki liman sayesinde üretilen mallar deniz yoluyla diyardan diyara gidiyor diğer taraftan da tüccarların uğrak noktası bir ticaret ve eğlence merkezi olma misyonunu üstleniyordu.

   Dönemin en büyük lüksü sıcak su havuzlarıdır. Şehrin kurulduğu ilk zamanlarda evlerde su yoktur ve volkanik bölgenin sağlamış olduğu doğal sıcak su kaynakları Pompeii halkının en büyük zenginlik kaynaklarından birisidir.

Seferden dönen denizciler ve tüccarlar için çeşitli hamamlar ve termal havuzlar inşa edilirdi. Kentin hem coğrafi konumu itibari ile eşsiz bir bölgede olması hem de sunduğu doğal zenginliklerinden dolayı zamanla üst sınıf Romalıların eğlence ve zevk merkezi haline dönüşmüştür. Pompeii’ye yerleşen üst sınıf Romalılar zamanla daha da zenginleşerek inanılmaz varlıklara sahip olurlar.

Arkeolojik kazılar gösteriyor ki şehrin neredeyse yarısı hatta daha fazlası kölelerden oluşuyordu, yani bu kadar çok köleye sahip olabilecek kadar varlıklı Romalı mevcuttu. Zamanla muhteşem bir şehir haline dönüşmüş Pompeii. Günümüzde dahi birçok şehir plancısını ve mimarı kıskandıracak kadar güzel bir planlama ile şehir kurulmuştur. Modern bir şehir hayatında ihtiyaç duyacağınız hemen hemen çoğu şey o dönemde Pompeii’de mevcuttu. Yemek yenecek dükkanlardan tutunda yarış ve turnuvaların düzenlendiği, kıyasıya gladyatör dövüşlerinin yapıldığı büyük stadyum ve arenalara kadar her şey mevcuttu. Zamanla öyle bir hal alır ki bu şehir, adı sadece eğlence ve sapkınlıklarla özdeşleşen bir şehir haline gelir. Hatta dönemin imparatorlarından Agustus ve Julius Sezar’ın o yıllarda “hadi Pompeii’e gidelim iki haftalığına” demeleri aslında nasıl bir şehir olduğunu özetler bir cümledir.

   Şehir yüzyıllar boyu eğlence ve sapkınlıklara merkez olmuş, o kara güne dek… Milattan sonra 79’da büyük bir öfkeyle patlamış Vezüv yanardağı, adeta yaşananlara, sapkınlıklara, ezilen kölelere daha fazla katlanamamış ve tüm gücüyle lavlarını püskürtmüş. Büyük patlamadan önce küçük küçük depremler olmuş; fakat zaten yüzyıllardır deprem bölgesinde olan şehir halkı alışık olduğu için her zamanki sallantılardan biri sanmış. Saatler geçtikçe bir toz bulutu ve ardından büyük bir patlama ile tüm şehir adeta lavlar altında taş kesilmiş. Tüm şehir olduğu gibi Vezüv’den gelen lavlarla beraber gaz bulutu altına gömülüp gitmiş. Canlı kalan tek bir nesne dahi kalmamış. İlk kez 2010 yılında ziyaret ettiğim Pompeii sokaklarında gezerken, şehrin bir kısmında koruma altına alınmış, açık hava müzesi tarzında sergilenen o dönemden kalma katılaşmış, kaskatı betonlaşmış insan ve hayvan cesetlerini olduğu gibi görebilirsiniz. Adeta bir ibret niteliğinde olan bu görüntülerde insanlar veya hayvanlar o anda hangi eylemi yapıyorlarsa olduğu gibi donakalmışlar, kaskatı bir şekilde.

   Kent son yüzyılda yapılan kazı çalışmaları ile ortaya çıkarılmış ve olduğu gibi korunageldiği görülmüştür. Kent meydanındaki büyük agora ve çevresindeki gösterişli villalar zengin bir yaşamın sürüldüğünü gösteriyor. Şehrin aşağısına ilerledikçe arenayı görüyorsunuz. Roma halkının en büyük tutkularında birisi gladyatör dövüşleriydi. Bazen insanla insan, bazen insanla hayvan bazen de iki hayvan ölümüne dövüştürülür ve halk bu eğlenceler sırasında kendinden geçer hatta çoğu zaman büyük bahisler oynarlardı. Gladyatörlerde çoğunlukla kölelerden oluşuyordu ve sahipleri için adeta büyük bir gelir kapısı oluşturuyorlardı. Ne kadar favori ve güçlü gladyatörlere sahip olurlarsa o kadar çok bahis ve para demekti bu. Çabuk teslim olan veya kolay ölen gladyatör saygı görmezdi. Bir gladyatörün ölümü bile onurluca, savaşarak ve arenada olmalıydı, eğer birazcık şans yüzlerine gülerse belirli sayıda dövüşten sonra özgürlüğünü kazanabiliyorlardı. İşte eğlence anlayışı böyleydi, Roma’nın bu parlak ve zengin şehrinde.

   Antik şehirde bugün dahi yürüdüğünüzde taş caddelerde at arabaları için geçiş yolları yapıldığını görürsünüz. Bu ticaretin ve ürün sevkiyatının hareketliliğini göstermektedir. Ayrıca atları bağlayacakları alanlar günümüzde halen belirgin bir şekilde ortadadır. O dönemde uzak yollardan şehire gelen tüccarlar öncelikle sokak üzerlerindeki hanlarda bir şeyler yiyip, şarap içerler ve ardından da sıcak hamamların yolunu tutarlarmış. Roma döneminin en önemli sosyalleşme merkezleri idi hamamlar. Bu hamamlarda soğuk bölüm, ılık bölüm ve sıcak bölüm bulunurmuş. Bu hamamlarda insanlar saatlerce vakit geçirir, bir şeyler yiyip içerek sohbetler ederlermiş.

   Kıyamet bundan yaklaşık 2000 yıl önce çoktan koptu Pompeii’ler için. Arkeologlar kazı çalışmalarını yaptıklarında fırının birinde son gün pişen ekmeği bile katılaşmış bir beton gibi buldular. Hanlar, hamamlar, kumarhaneler, genelevleri, villalar, stadyum, heykeller, çeşit çeşit mozaikler, freskler günümüze kadar korunmuş ve yapılan kazılarla gün ışığına çıkmıştır.

   Bu şehri gezerken bir yandan muhteşem yapılarına, şehir planlamalarına ve sanat eserlerine hayran oluyorsunuz, diğer taraftan da yaklaşık 2000 yıl önce meydana gelen felaketi gözünüzde canlandırdıkça tüylerinizin diken diken olmasına engel olamıyorsunuz…

Hayata Dair kategorisinde bulunan diğer içerikleri de okumanızı tavsiye ederiz!

Etiketler:

, , ,

Yazar Hakkında

Arif TAN

Lisans, Dokuz Eylül Üniv. - Makine Mühendisliği Yüksek Lisans, Marmara Üniv. - MBA Doktora, Zürih Üniv. - Ekonomi (Halen) 19.10.1987 Antalya doğumluyum. Çeşitli dergi, kurum ve kuruluşlarda yazarlık yapmaktayım.

Tüm Makaleleri Göster